top of page

Teknolojik İlerlemelere Uyum ve Dijitalleşme Performansı

“Teknolojinin ilerlemesi, teknolojiyi neredeyse fark edilmeyecek şekilde günlük hayatın içine yerleştirmeye ve onun bir parçası haline getirmeye bağlıdır."

- Bill Gates, Microsoft’un Kurucu Ortağı ve Dünyanın 2. En Zengin İnsanı

 

Çok özel bir zaman diliminde yaşıyoruz…Bilgi üretimindeki ve teknolojideki ilerlemelerin belirleyici etkisiyle her alanda şaşkınlık yaratıcı gelişmelerin, yeniliklerin, değişimlerin yaşandığı bir dönemde…Bu dönemi tanımlayıcı kavramlar arasında dijitalleşme ilk sırada. Kavramın ilk kullanıldığı 1971’den bu yana hemen her alanda her türden bilgiyi analogdan dijitale çevirmenin (digitization) ötesinde, finanstan sanayiye, sağlıktan kültüre, iletişimden sanata, medyadan haberleşmeye, ticaretten eğitime hemen her faaliyet kolunda dijitalleşmenin yaşandığı ve evrilerek devam edeceği çıplak gözle görülen bir gerçek. 1970’lerden itibaren elektronik, donanım, yazılım, telekomunikasyon gibi alanlarda yaşanan değişimlerin ve gelişmelerin hızlandırdığı dijitalleşmenin, lokal ekonomilerin ulusal sınırların ötesine yayılmasını kapsayan küreselleşmenin de taşıyıcısı ve kolaylaştırıcısı olduğu biliniyor. Kültürün, sermayenin, ürünlerin ve insanların son birkaç on yılda inanılmaz boyutlara varan dolaşımları dijitalleşmeye çok şey borçlu.

 

Dünyaca ünlü araştırma ve danışmanlık kuruluşu Gartner’ın IT Sözlüğü’nde dijitalleşme, “dijital teknolojilerin bir iş modelini değiştirmek ve yeni gelir-değer  üretimi fırsatları yaratmak için kullanımı” olarak tarif ediliyor ve ekleniyor, “dijitalleşme, dijital bir işletmeye geçiş sürecidir.” Bu haliyle kavramın ilk kullanıldığı dönemlerdekinden farklı olarak, iş ve işletmeye dönük bir tanım alan dijitalleşme için alternatif bir tanım ise iletişim profesörleri Daniel Kreiss ve J. Scott Brennen’dan geliyor: “Dijitalleşme, toplumsal hayatın bir çok kesiminin dijital iletişim ve medya altyapıları etrafında yeniden yapılandırılmasıdır.” İnsanların birbirleriyle etkileşimlerinin analog teknolojilerden dijital teknolojilere kayması ve böylece hem iş hayatı hem de işi dışı hayat alanlarının sayısallaşması olarak da yorumlanabilecek bu tanım kuşkusuz sosyal hayatı daha çok ilgilendirir görünüyor. İster iş dünyası ister iş dışı dünya bağlamında ele alınsın dijitalleşme her halükarda insanı ve insan topluluklarını yakından, çok yakından ilgilendiren bir olgu, bir “yeni, süreğen durum.” Bu noktada, iş yaşamı ve iş dışı yaşam arasındaki sınırların giderek belirsizleştiği bir dünyada birbirinden çok kesin hatlarla ayrılmış tanımlar yapmanın yararlılığı ve geçerliliği de ayrıca sorgulanabilir.

 

Kuşkusuz, kar amacı gütsün gütmesin her türden kuruluş dijital teknolojileri kendi bünyelerinde daha fazla uyguladıkça işler, iş yapış şekilleri ve netice itibariyle iş görenler de değişmek durumunda kalıyor. Bu da bir yandan yeni bilgileri ve becerileri edinmeyi, bir yandan da bu kuruluşların kültürlerinde önemli değişimleri gündeme getiriyor. Sanayi 3.0’da (1970’lerde) başlayan ve üretim süreçlerinde elektroniği ve IT’yi  kullanarak otomasyonu, dolayısıyla verimliliği, üretkenliği ve kaliteyi artırma çabaları, 2000’li yıllardan itibaren dijitalleşmeyi olanaklı tüm süreçlerde devreye alarak bugün Sanayi 4.0 diye adlandırılan dördüncü endüstri devrimine de kapı açıyor. Makineler, bilgisayarlar, sensörler, elektronik kontrol sistemleri, robotlar vb üzerine, tüm sistemleri kontrol eden yazılımların, başka bilgisayarlar tarafından kontrol edilen bilgisayarları sistemlerinde barındıran makinelerin, siber fiziksel sistemlerin, IIoT (Nesnelerin Endüstriyel İnterneti)nin, büyük veri analitiğinin ve yapay zekanın (IA) eklendiğine ve akıllı fabrikalar denen yapıların ortaya çıktığına tanık oluyoruz bir süredir. Bütün bunlar büyük bir değişimi, aynı zamanda da birbirini doğuran yeni değişim süreçlerini ifade ediyor. Bu değişimler dijitalleşmeyi, dijitalleşme de ilave değişimleri doğuruyor.

 

Dijital teknolojinin günlük hayata entegrasyonu olarak da tanımlanabilecek dijitalleşme yalnızca üretim (mal veya hizmet) süreçlerinin otomasyonunu ve optimizasyonunu değil, işletmelerde daha önce fazla ölçül(e)meyen şeyleri de ölçmeyi, görselleştirmeyi, bu çerçevede ilgililer/ paydaşlar tarafından eskisiyle kıyas kabul etmeyecek netlikte görülmeyi/ anlaşılmayı, çok farklı kaynaklardan elde edilmeye başlanan yeni bilgileri ve verileri çeşitli karar alma süreçlerinde kullanmayı olanaklı kılıyor. Bütün bunlar elbette ve en başta gereksiz maliyetleri azaltmak ve gelirleri çoğaltmak, dolayısıyla karlılığı ve karı artırmaya katkı sağlamak üzere gerçekleştiriliyor. Bu sayede, yalnızca sınai üretim yapan işletmeler değil, belki onlardan da fazla diğer türden işletmeler yeni ve yenilikçi çalışma yolları keşfediyor. Önceden hesabını iyi yapmış ve dijitalleşme yolculuğuna çıkmış kuruluşlarda pazarlamadan satışa, tedarik zinciri yönetiminden finansa, stok yönetiminden insan kaynaklarına tüm fonksiyonlar dijitalleşmenin nimetlerinden yararlanıyor. Elbette gerekli teknolojinin doğru tespit edilip doğru zamanda devreye alınması ve bilginin, kuruluşların katmanları arasında yatay ve dikey olarak rahatça hareket edebilmesi koşuluyla.

 

Dijitalleşme ile birlikte sıkça anılan bir kavram da dijital dönüşüm. Dijital dönüşüm pek çoklarının sandığı gibi kuruluşlarda devreye alınabilecek bir proje değil. Dijital dönüşüm, öncelikle müşterinin itici güç (bilgi ve hareket kaynağı) olduğu, buna bağlı olarak tüm organizasyon genelinde yukarıdan aşağıya- soldan sağa değişimi ve dijital teknolojilerin hayata geçirilmesini gerektiren bir stratejik iş/letme dönüşümü. Dijital dönüşüm kuşkusuz bir veya birden fazla dijital teknoloji projesinin bir veya birden fazla alanda hayata geçirilmesini içeriyor olacaktır ancak burada asıl önemli olan kuruluşun dış dünyadaki değişimleri takip edip (hatta öngörüp) bu değişimleri iyi yorumlayıp, daha sonra bu değişimlerle ve bu değişimlerin iç dünyadaki yansımalarının yaratacağı her türden etkiyle başa çıkacak zihniyet, bilgi ve beceri düzeyinde olması. Bir başka deyişle dijital dönüşüm, değişimin stratejik bir yetkinlik olarak anlaşılıp algılanarak, mevcut teknoloji ve dijital araçlar kullanılarak “gereğinin” yapılması. Burada gereğinden kasıt sadece teknolojinin (basiretli) yönetimi değil, bireysel ve örgütsel planda değişimle ilgili anahtar yetkinliklerin geliştirilmesi, değişim-dostu kültürün yaratılması ve yaşatılması, değişime direncin açığa çıkarılması ve yönetilmesi ve diğer değişim dinamikleri ile topyekun değişim süreçlerinin (sadece proje anlamında değil, insan ve örgüt boyutlarıyla) proaktif yönetimidir. Değişimin insan ve örgüt boyutları iyi yönetilemediği takdirde ne dijitalleşme ne de dijital transformasyon kendisinden beklenen avantajları yaratamayacaktır. Değişim bireysel, örgütsel, teknolojik, yapısal, kültürel vb boyutlarıyla ele alınırken bu değişimin çekirdeğinde müşteri ve dış dünya olduğu unutulmamalıdır. Buna paralel olarak, radikal bir değişim inisiyatifi ve yepyeni bir “süreğen durum” olan dijital transformasyonun asıl itici gücünü kuruluşun uçtan uca müşteri merkezli olmasından alması gerekli ve anlamlı olacaktır. Sadece analog bilgilerin/verilerin dijitale çevrilmesi dijitalleşmeyi kapsamayacağı gibi, fonksiyonların, süreçlerin ve sistemlerin dijitalleşmesi de dijital transformasyonu “başarmaya” yetmez. Dijital transformasyon, en başta değişimi, müşteri ve dış dünya merkezli olmak üzere topyekun kucaklayan, işi, iş modelini, iş yapış şekillerini ve genel olarak stratejiyi “geri dönüşü olmayacak şekilde” transforme eden bir liderlik inisiyatifi niteliğini haizdir. Dijital dönüşüm özü itibariyle müşteriyi yepyeni bir konuma oturtmak, temel verilerini ve ilhamını müşteriden alacak yepyeni bir operasyonel ve davranışsal kültürü devreye almaktır. Son tahlilde dijitalleşme, Nesnelerin Interneti (IoT), Nesnelerin Endüstriyel Interneti (IIoT), Sanayi 4.0, Büyük Veri, Makinelerin Birbiriyle İletişimi, Blockchain, Cloud, Edge vb teknolojileri anlamayı ve uygulamayı kapsayan süreçlere; dijital dönüşüm ise işi, örgütü, stratejiyi, kültürü müşteriden hareketle, müşteriye göre ve müşteri için değiştirmek üzere inisiyatif almaya dairdir.

 

Sonuç olarak sektörü ve büyüklüğü ne olursa olsun her türden kuruluş yeni teknolojilere uyum ve dijital performanslarını artırma, bu bağlamda yeni teknolojileri doğru yerde doğru zamanda devreye alarak süreçlerini iyileştirme, bireysel/ örgütsel verimliliklerini yükseltme ve müşterileriyle/diğer paydaşlarıyla yepyeni bir değer alışverişi ilişkisi kurarak varlıklarını anlamlı ve sürdürülebilir kılmanın önündeki engelleri kaldırma konularında gereğini yapmak durumundadır. Zira, belli sektörlerdeki, belli büyüklükte ve belli kültüre sahip kuruluşların/kurumların dışında kalan çoğunluk için zaman aleyhte ilerlemeye devam ediyor…Dolayısıyla teknolojik ilerlemelere uyum ve dijital performansı yükseltme, üzerinde ciddi düşünmeyi ve bir an önce yönetilmeyi bekleyen en kritik iş meselelerinden birisi…Kurumlar ve kuruluşlar mevcut durumlarını, faaliyetlerini, girdilerini ve çıktılarını bir bütün olarak değerlendirmeye alırken, bir yandan da teknolojik ilerlemelerin ve dijitalleşmenin kendileri için ne gibi fırsatlara (ve tehditlere) kapı açabileceğini bir an önce irdeleyip (örgüt içi akıl ile dış aklı içeriye alıp doğacak sinerjiden yararlanarak) aşağıdaki konularda çalışmaya başlamalılar:

 

  • Teknoloji ve Dijitalleşme Farkındalığını Artırma

  • Dış Dünya ve Trend Analizi

  • İç Dünyada Mevcut Durum, İmkanlar ve Kabiliyetler Analizi

  • Alternatif Gelecek Senaryolarının Oluşturulması ve Değerlendirilmesi

  • Dijitalleşme ve Dijital Dönüşüm Stratejisi Belirleme ve Yol Haritası Oluşturma

  • Dijital Pazarlama/Satış/ Müşteri Deneyimi Stratejisi Belirleme ve Yol Haritası Oluşturma

  • Dijital İş/ İş Yapış/ İşletme Kültürü Yaratmak ve Yaşatmak

  • Performansın İzlenmesi ve Yönetimi

​​​

Mustafa Ekrem Eke

Kıdemli Danışman​

Değişim ve Performans

Her hakkı mahfuzdur. İzinsiz hiç bir şekilde kopyalanamaz ve yazarın ismi zikredilmeden alıntılanamaz.

2 Temmuz 2018

bottom of page