top of page

Kiraya - Faize Narh!

Kiraya veya Faize Narh Olur mu?


Farz edelim ki devlet, ‘konut metrekare kiralama bedeline’ narh koydu. Misal, evlerin en fazla kira tutarı 15.-TL/m2 olsun, yani vasat bir evin kirası 1,500.- lira… Daha adil olsun isterseniz gayri menkullerin emlak vergi değerinin 1/250’si olarak belirleyebilirsiniz aylık kirayı… Arz güvenliğini (!) sağlamak için ise mesela yayla evleri, yazlıklar dahil boş tüm konutlara devlet rayiç kira bedelinden “müsadere” ederek ihtiyaç sahiplerine (!) “çok ucuza” tahsis etsin. Bu yazıda hedef konu başka bir şey olduğundan bu irrasyonel fantezinin diğer teferruatını bir yana bırakabiliriz. Kiralama değerlerinin zıvanadan çıktığı ve ister kiracı ister mal sahibi olsun “kim efendiyse onun mağdur olduğu” “konut piyasasının çılgın” günlerinde olduğumuzu da bir yana bırakalım. Asıl soru şu: Eğer bu iktisadi fantezi hayata geçirilebilse, konut fiyatlarına ne olur(du)? Yani kiralama bedelini devletin belirlediği bir “malın” piyasa fiyatı nereye gider(di)? Düşer mi, yükselir mi? Piyasa işleyişinin ve kurallarının dışında çıkarak bir şeyin kiralama fiyatına müdahale edilirse o malın fiyatı nereye gider? (Önce) Düşer elbette… Bunun temel nedeni varlık (Döviz Varlıklar da) fiyatları ile kira getirileri (parada faiz) arasındaki kuvvetli korelasyondur. Kiralar düşürüldüğünde konut fiyatlarının da düşeceği gerçeğinin yanında başka bir realite de vardır: bir süre sonra kimse zararına yeni konut imal etmeyeceğinden piyasada kiralanacak yeni konut da kalmayacaktır ki bu sonucun diğer ifadesi gerçek bir “kıtlık” durumudur. Çünkü bir şeyin piyasada oluşan fiyatına müdahale ederseniz orta vadede beklenen faydadan kat be kat yüksek bir maliyet ve zarar oluşur.


Ya Paranın Kirasına Narh Konulursa?


Yukarıda bulunan ‘metafori serüveni’ ülkemizde bir yıl kadar önce 2021 son çeyreğinde yeni bir ekonomik model uygulama denemesi sonucunda “paranın kira bedeli” bir nevi narha tabi tutuldu. Türkiye’de siyasi iradenin TCMB imkanları üzerinden ucuza (düşük faizle) kaynak kullandırma taktikleri, finans kuruluşlarına baskı ve yönlendirmeler ile manipülasyon sonucu her yer ucuz paraya boğuldu. Bu taktikten umulan gaye ucuz parayla piyasayı canlı tutmak ve (güya) işletmelerin finansman maliyetlerini azaltmak suretiyle ürün fiyatlarını ucuzlatmak; yani enflasyonu düşürmekti. Planın birinci aşaması olan “canlılık” hesabı tuttu, ama ikinci hedef tutmadı maalesef ucuzluk beklerken pahalılık geldi. Şimdi siyasi erk bu “kendim ettim kendim buldum” katastrofiği terse çevirmeye çalışıyor.


Peki ne olmuştu da fiyatlar (enflasyon) hızla yukarı fırlamıştı? Halk önce TL’den çıkmaya başladı, diğer para birimlerine (döviz) hücum etti, aynı zamanda ev, arsa, araba vb. varlıklara ve tüketime saldırdı. Bu davranışın sosyopsikolojik temelleri olduğu kadar aritmetik sebepleri de vardır. Bir para biriminin (Liranın) sert değer kaybı sonucunda temel girdi fiyatları zıplayıp, fiyatlandırma davranışları bozulur. Bu fenomene ek olarak faiz düştüğünde varlık değerleri yükselir ve parayı elde tutmak reel olarak tüketim harcamaları gücünü azaltacak ise gelecekteki tüketimi erkene çekmek veya yeterli parası yoksa (ucuza) borç bulup mallar ucuzken harcama hesapları yapılır.

Bir şeye narh koyarak fiyatını düşük tutmak bir süre sonra tam tersi sonuçlar verdiğini yukarıdaki her iki örnekte gördük. Nasıl konutta barınma krizi ortaya çıkıyorsa, bir süre sonra parada da kıtlık başlayacaktır. Biz finans piyasalarında oluşmakta olan reel olarak daralma sürecinin henüz ortalarındayız. Birkaç yıl içinde iki sebepten dolayı TL bazlı kaynak sıkıntısı çok daha ciddi bir sorun halini alacaktır: ilki, bankacılık sektörü özkaynak artışı 2022/10 itibariyle aynı döneme ait ÜFE artışının sadece yarısı kadardır ki bu dönemde fonlama maliyetinin önemli bir kısmı TCMB ve Hazineden karşılanmıştı. Ayrıca aynı dönemde toplam mevduat artış oranı Yİ ÜFE artışının ancak %70’i kadar gerçekleşmiştir. İkinci sebep aşırı negatif reel faiz uygulaması nedeniyle gerçek (KKM hariç) TL mevduat oranı ve reel miktarı hızla düşmekte, fonlamada kullanılacak miktar legal finansal ortamda giderek azalmaktadır. Görüleceği üzere makul sebep yokken devlet zoruyla fiyatı düşük tutulan bir iktisadi şeyin önce kıtlığı başlar, sonra yine makul olmayan seviyelere çıkar; işte bu nedenle de ve bu beklentiyle uzun ve orta vadeli kredi pazarı küçülür.


Farklı Açıdan Bakıldığında:


Esasen iktisadi alanda hayatımızı etkileyen ‘ilham alınan veya emir kabul edilen’ narh başlığındaki fıkıh müktesebatında en önemli kaynağımız islamansiklopedisi.org.tr’de: “...Narhın hükmü hususunda fıkıh âlimleri farklı görüşler ileri sürmüştür. Normal işleyen piyasa şartlarında narh koymayı Hanefîler tahrîmen mekruh, diğerleri haram olarak niteler. Temel gerekçe alışverişlerde karşılıklı rıza esasını getiren âyetle (en-Nisâ 4/29) bu meâldeki hadislerdir (Müsned, V, 72); zira satıcı ve alıcının serbest iradesine ters düşen narh tarafların rızasını zedeleyebilir.” ifadesi vardır. Buna istisna olarak arpa, buğday gibi zorunlu ihtiyaç emtiası için cevaz verilebilmektedir. Devamında ise bir ekonomik analiz yapılarakAyrıca İslâm hukuku özel mülkiyeti, dolayısıyla satıcının kendi malı üzerindeki tasarruf hürriyetini tanır; halbuki narh şahsî mülkte kısıtlama özelliği taşır. İslâm hukuku kâr oranlarını sınırlandırmamış, genelde serbest rekabet esasları içinde oluşan piyasa fiyatlarını âdil saymıştır. Tabii fiyat artışlarında uygulanacak narh üretici veya satıcıların zarar yahut iflâs etmesine, gizli karaborsacılığa yönelmesine ya da piyasadan çekilmesine yol açıp zamları tetikleyebilir, ekonominin dengesini bozabilir (İbn Kudâme, IV, 240).” denilmektedir.


İktisat Teorisi ve insani – toplumsal davranışlar tarihine birlikte baktığımızda “bir şeyin fiyatını suni” olarak düşük tutmak için “zorlamayla tavan koymak (narh)” ucuzluk değil, orta vadede olsa olsa kıtlık ve pahalılık getirmektedir.



Şerif Elender

Kıdemli Danışman

Ekonomi - Finans


Her hakkı mahfuzdur. İzinsiz hiç bir şekilde kopyalanamaz ve yazarın ismi zikredilmeden alıntılanamaz.

18 Aralık 2022

bottom of page