top of page

Makbul Günahlar

MAKBUL GÜNAHLAR ve SUÇLAR


İnsanların bir arada, birlikte sulh ve refah içinde yaşamalarını sağlayan ve yardımcı olması için kurgulanmış faydalı birçok düzenek ve kurallar sistemi vardır. Bu kurallar silsilesi “ahlak ve hukuk” kavramları kapsamlarında tasnif edilir. Ahlak öğretisinde yapılması tavsiye edilen – edilmeyen davranış biçimleri varken; hukuk alanında ilişki kuralları ile bunlara karşı gelmenin yani suç ve kabahatlerin yaptırımları söz konusudur. Ahlak ve hukuku bir arada barındıran ilahi öğretilerde ise haram - günah – sevap – mekruh, vicdan vb. kavramlar vardır; asla yapma – yapılmayacaklar- ödülü var – yapmasan iyi olur- gibi…


İş hayatında ve işletmelerin iç işlerinde T. Ticaret Kanunu ile İş Kanunu çerçevenin içindeki kuralları belirlerken az olmakla birlikte bu ikisinin yanında Medeni Kanun ve T. Ceza Kanunu da konuya zaman zaman müdahildir. Diğer taraftan toplumsal hayatta yasalarla sınırlı olmayan ayrıca kurallar manzumesi vardır; Töre, Ahlak ve Etik. Bize “doğruyu ve yanlışı” söylerler.


Ahlak ve etik zaman, mekân ve kültüre göre farklılık gösterdiği gibi, yasalar da ülke, rejim ve devrine göre değişkendir. Bu ontolojik farklılıkların olması makul ve çoğunlukla gereklidir. Makul olmayan şey aynı mekânda ve aynı zamanda doğruların ve yanlışların farklı olması ve hatta yer değiştirebilmesidir. Başka bir anlatımla, şirketin bir odasında doğru olan şey bitişikte yanlış, dün kötü olan şey bugün iyi olabilmektedir. Aslında hukuk ve ahlak, bu mantıksal sapmanın, toplumsal yapının çökmesini engellemek için var edilmiş olgulardır. Fakat ne yazıktır ki bazı kurumlar ve bireyler yasal ve etik sapkınlıkların bedelleri hususunda yeterince kafa yormamış, kolayına kaçabilmektedir. Özetle “sana yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma” ile “her kötülüğe(suç) herkes için eşit ve mütenasip bir cezası olmalı” cümleleriyle anlam bulan ahlaki ve yasal kutup yıldızlarını yol gösterici görenler azınlıkta kalmıştır.


Özellikle iş yaşamında ‘etik – etik olmayan’, ‘ahlaki – ahlakdışı’, ‘suç – beceri’, ‘kabahat – takdire şayan’ vb. zıt kavramların tanımlarının yeri o kadar sık değişmektedir ki, hangisinin iyi, hangisinin kötü olduğuna dair ortak bir kanaat bile oluşamamaktadır.


Halbuki hukuki ve ahlaki tasnifin yüce bir amacı vardır; kalabalıkların sosyal bir yapı, halk, millete dönüşmesine ve barış içinde kalmasına yardımcı olur. Bu sorunsal durum yönetim felsefecileri ve siyasetçilerin alanındadır. Bu yazı dizisinin amacı ise “işletme sorunları” kapsamı kadardır.

Bazen çifte standart olarak tanımlanan ama çok daha derin sosyolojik ve psikolojik temeli olan çelişkili kavram sapkınlıklarının işletmelere ve işdaşlarına maliyeti ve bedelleri örneklerle incelemek, üzerinde düşünmeye zaman ayırmak iş idareciliği bakımından şarttır.


En Bilinen Kavramsal Sapkınlıklar:


Yalancılık: Yalan kötücül bir eylemdir, ahlaki ve dini yönden şiddetle reddedilir. Yasalar önünde ise sonuçları itibariyle ceza gerektiren duruma sebebiyet verir. Buna karşın eğer bir işdaş işletme menfaati için yalanı kullanıyorsa ve sonuç alıyorsa bu olgu kabul görür, takdir edilir; en azından sevinçle göz yumulur bu günaha. Ama bu gerçek her insan, her kurum ve her toplumda değil, belli işletmelerde ve kültürlerde bu çoğunlukla böyledir. Bu “sapkınlığı” eleştirmenin, yalanı makbul görenler açısından bir karşılığı olmayacaktır, kendisine ve ait olduğu çevreye “yarar” sağlamıştır yalancılık çünkü. Birçok “yalancılık sayesinde kazanılmış başarı” hikayelerini yakın çevremizde duyduğumuz gibi toplumun tanınmış bazı şahsiyetleri ortalık yerde bu utanılacak eylemlerini böbürlenerek anlatmaktadırlar adeta. Peki “faydalı yalancı” işdaşlar acaba gerçekten sadece “başkaları” için mi zararlıdır? Bizim için asıl soru bu olmalıdır. Yalan ve yalancının esasen ait olduğu sosyal çevre mensuplarına daha ciddi zararlar verdiği önceden pek akıl edilmez. Bunların başında, “yalancı” sosyal grup ve işletmenin kurumsal kimliği kadar, oraya ait olan kimselerin de yalana asıl muhatap olanların yanında konuya vakıf olan diğer insanlarda oluşan intiba ve kanaattir: “Bunlar yalancı ve bu insanlarla iş yapılmaz”, yapılacaksa da olağan kurallarla değil, maliyeti daha yüksek yöntemlerle ilişki kurulur ki genelde işletmelerin bir batağa saplandığı ilk adımdır. Ama yalancıyla aynı cephede bulunmanın asıl somut zararı aynı mekânda ama farklı zamanda ortaya çıkar. Müşteriye yalan söyleyen patron, çalışanına da söyler; patronuna yalan söyleyen, iş arkadaşına da söyler. Beteri, bu tür yalanın zararı ve sınırı diğerlerine göre daha fazladır.


Müsriflik: Genelde bol ve cömertçe para harcayan kişiler daha makbuldür. Hele harcanan para başkasına aitse, bir de kamu kaynağından ise daha da sevilesidir. Belli süreli de olsa bir kişi veya kurum sizin konfor ve zevkiniz için para harcamaktadır. İsraf bilindiği gibi özel ve hükmi şahıslar için en ölümcül saplantıdır. Şatafat içinde aşırı bedellerle grubunu ve yakınlarını mutlu etme yöntemlerini kullanan yöneticilerin uzun vadede işletmelerini batırdıkları bilinir. İşdaşımız müsrif bir kişiyse halen veya gelecekte başkalarının paralarıyla müsriflik yapacağı, borçlanacağı aşikardır. Muhtemeldir ki ilk borç takılacak kişiler en yakındakiler olacaktır, bir yerde bonkörün saçtığı paralar aslında ikramı kabul edenlerdir. Diğer yandan müsrif sahipli işletmeler bir süre sonra zombi kategorisine geçtiğinde çalışanların mali hakları ve aksayan kariyerleri geçmişte “saçılan” kaynaklardan payına düşenden fazla olacaktır.


Hakkaniyetsizlik: Yatay ve dikey hakkaniyet işletme ve kurum içi işler olmakla birlikte asıl kavramsal sapkınlık olan alan dış hakkaniyetsizliktir. Kişiler rakipler, “düşmanlar”, hasımlar gibi dış unsurlara yapılan haksızlık, mağdur etme, fırsatını bulunca haksız menfaat sağlama yöntemleriyle sağlanan grupsal ve kişisel faydaları kabul eder ve hatta takdirle karşılar. Çünkü “evet ortada ahlak kayması olabilir ama bu kabul edilebilir; O da bize aynısını yapardı.” iç savunması kolayca yapılmaktadır. Hakkaniyet güç ve yetki sahiplerinin “might makes right” teorisi feyziyle kendine ve işletmesine yarar sağlamak için başkalarına etik ve hatta yasa dışı zararlar verebilir ve bu bir başarı hatta bir hak olarak anlamlandırılabilir. Ahlak ve vicdan bir yana, haksızlığı benimsemiş ve adil olamayan yönetici ve karar vericilerin aynı anda iki hedefi vardır: Grup içi (arkadaşlar ve işdaşlar) ve dışarıdakiler. Beğeniyle alkışlanan rakiplerinin kollarını kıvırıp cebindeki cüzdanını alan zalim için en kolay yem en yakınındakilerdir ve onu engelleyecek direnç iç yapıda çoğunlukla yoktur. Başkalarının hakkını yemeyi hak olarak gören yöneticiler için kendisi dışındaki herkes, başkasıdır.


Hilekârlık: Hile “birini aldatmak, yanıltmak için yapılan düzen, dolap, oyun, ayak oyunu, alavere dalavere, desise, entrika” olarak tarif ediliyor TDK sözlükte. Ülkemizde hilelerin başında “daha az vergi” ödemek için yapılan “işler” gelir. Vergisel hile yöntemleri eğer çok düşük riskle yapılıyorsa bu eylem yöneticinin başını göğe erdirir. Hele iki yılda bir af çıkan bir memlekette aslında alınan bir riziko yoktur, olsa olsa vergi ertelemesi vardır. Hile müşteri ve rakiplere yönelik yapılıp sonuç alınıyorsa bu yoldaki başarı işletmenin iç ve hatta zarar görmeyen dış paydaşlarca takdirle karşılanır, bu “başarının kahramanı!” ödüllendirilir.  Ama hile denen şey işverene, işveren vekiline ve işletmeye yapılırsa derhal “savcı” ziyaretinden başlayarak işten tazminatsız çıkarma dahil her türlü cezalandırma uygulanır; Kahramanımız bir anda “hain, hırsız vs.” oluverir.

 

Yukarıda verilen örneklerin sayısını hayal gücü kapasitemize bağlı olarak 5 – 10 kat arttırabiliriz. Ama bu yazının ana fikri ve amacı bunlar değildir. Amaç “çifte standart” olarak tanımlamasının ötesinde de muhtemelen bizim coğrafyamıza mahsus bir ahlaki değer kaymasının, iş yaşamımızda vücut bulmuş haline dikkat çekmektir. Hiçbir günah, suç veya kabahat makbul değildir, olmamalıdır; suç, suçtur, günah da günahtır. Çalışma hayatından unutulmaması gereken ilk sabit, kendinizin ve kurumunuzun müstesna olmadığıdır. “Başkasını aldatan sizi de aldatır”, “işdaşınız hırsız ise mutlaka sizden de çalacaktır”. Mekanınızdaki etik veya yasa dışı bir yola giren insan kim olursa olsun “sıranın size gelme zamanını” beklemeden onu uzaklaştırın, olmuyorsa oradan kendiniz uzaklaşın.



Şerif Elender

Kıdemli Danışman

Ekonomi - Finans


Her hakkı mahfuzdur. İzinsiz hiç bir şekilde kopyalanamaz ve yazarın ismi zikredilmeden alıntılanamaz.

13 Temmuz 2022

logo.gif

27 yıl · 560 kuruluş · 112,000 profesyonel

Bağdat Cad. No: 399-B/1 Kadıköy, 34740 İstanbul

  • LinkedIn
  • YouTube
bottom of page