top of page

Ortak Hukuk

Ortaklıklar

 

Doğan Avcıoğlu, “Türklerin Tarihi” isimli eserinde kadim zamanlarda savaş kotaramayan Hakan’ın, kavminin yağmalaması için kendine ait serveti ortaya koyduğundan bahseder.

 

Şerik, Arapçadan, paylaşma muadili olan kelimenin kökünden gelmektedir. Bazı dil bilimciler "ortak" kelimesinin, orta kökünün nadir kullanılan “k” ekinden türetildiği kanaatindedir. TDK "ortak" kelimesinin anlamını, “birlikte iş yapan, ortaklaşa yararlarla birbirlerine bağlı kimselerden her biri, şerik, hissedar, partner” şeklinde vermiştir.

 

Bu yazının amacı ortaklık konusunun “hukuk ve ananelerimizde” olan manası ile şeriklerin sıkça karşılaştıkları dertlerini dile getirmektir.

 

Eleştirisel bir bakış açısı ile son asırdaki ekonomik sorunlarımızın en önemlilerinin başında ortaklık tesis edip yürütmedeki beceri yoksunluğumuz olduğu söylemek mümkündür.

 

Esasen toplum olgusunun temelinde ortak hareket etme güdüsü vardır ki bu olgu, medeniyetimizin oluşmasının ana faktörüdür. Bir arada yaşama ve üretip paylaşma kültürü, zenginlik ve barışın ana ham maddesidir. Mal ve hizmet üretimi için bir araya gelmeye “Ticari Ortaklık” denir ve kuralları Türk Ticaret Kanunu ile tanzim edilmiştir. Dört yıl önce tamamen yeniden yazılarak yürürlüğe giren TTK, yürürlüğe girmeden değişikliğe uğrayan nadir, belki de tek TBMM kararlarından biridir. Bu durumu şöyle açıklamak mümkündür: TTK’nın toplumu etkileme güç ve ölçüsünün yasa koyucu nezdinde önemi bu denli büyüktür.

 

İktisadi açıdan bakıldığında ortaklıkların yararlı ve verimli çalışabilmesi için yasaların varlığının yanında kişilerin de kendi niyet, beklenti ve önceliklerini ve hatta ortaklıktan ne anladıkları karşılıklı ifade etmeleri ve bunu açıkça beyanları da gereklidir. Bir insan kendine ortak arıyorsa bu arayış, ortağa ihtiyacı olduğundandır. Ortak adayı kişi veya kişiler, “ortak arayanda” olmayan maddi ve/veya gayri maddi varlıklara sahip olanlardır ve birlikte yapacakları ticaretten elde edecekleri getiriden paylarına düşen miktarın, tek başına sağlayacağı değerin üzerinde olacağına inanmaktadırlar. "Ortak"tan temin etmesi beklenen ve ihtiyaç duyulan ikincil varlıklar ise, sermaye, zaman, yöneticilik vasfı, itibar, üretim – pazarlama-organizasyon becerisi, yasal kılıf, çevre, ekip temin edebilme, tecrübe, köken, vatandaşlık, imtiyaz gibi unsurlardır. Ortak adayları öncelikle, bir diğerinin hangi eksiğini ikame edecektir, "bunu ve bunların pay değerlerini” konuşmalıdırlar. Bu bir “müzakere süreci” olduğu kadar, biri birlerini ve hatta işi tanıma süreci de olacaktır. Bu sürecin akabinde uzlaşılan başlıklar, bir hukukçu vasıtası ile sözleşmeye dökülmelidir. Bilindiği gibi adi ve sermaye ortaklıklarının bir sözleşmesi olur ve anonim, limitet ve kooperatif ortaklıklarda buna ana sözleşme denir. Ana sözleşme, hem teknik hem de yasal nedenlerle içine her şey sıkıştırılabilecek bir metin değildir; sadece belli konularda özel hak, yetkilendirme ve sermaye açısından belli kıstaslar ve kısıtlar talebe göre farklı biçimlerde belirlenebilir ki bu husus dahi ortakların mutabakatlarına bağlıdır. Yani ana sözleşme şekil şartıdır ama fiili ortaklık belgesi kendi aralarında yaptıkları anlaşmalardır. Anlaşmaların yazılı olması şart değildir ama “ahdin sıhhati” hasebiyle ortaklara ve ortaklıklara faydalıdır. 

 

Ülkemizde diğer “değerleme yöntemlerindeki” eksikliklerimizin ötesinde ortaklıklarda, ortakların şirkete getirecekleri değerlerin hakkaniyetli karşılığı nedir-nasıl hesaplanır, pek fazla bilinen bir konu değildir. Yani “yüksek itibarın” faaliyet karlılığına ne kadar etkisi vardır ve temettünün ne kadarına tekabül eder veya” iyi bir ekip” getirmek ya da “hazır müşteri portföyü”?...

 

Bu varlıkların kişi, sektör ve büyüklüklere göre farklı değerlerle fiyatlanması gerektiği de malumdur. Hazır ve standart bir skala ve hisse fiyatlama listelerinin temininin mümkün olmadığı bu müzakere döneminde üçüncü tarafların tecrübelerinden faydalanmak, her zaman rızalaşma sürecini kolaylaştıracaktır.

 

Ülkemizde bir milyon civarında yasal ve kayıtlı ortaklık mevcuttur. Bunların yaklaşık % 70‘i limitet şirket türündendir. Limitet şirketler, yeni TTK'da tek ortaklı türüne de cevaz vermesine rağmen “yapı ve teamül olarak” en az iki veya üç kişinin bir araya gelerek sermaye ve emeklerini birleştirdikleri bir oluşumdur. Ancak bu tür şirketlerin büyük çoğunluğu esasen tek kişinin hakim olduğu, ama eski TTK’nun zorlaması ile birden fazla ortağın kağıt üzerinde hissedar bulunduğu durumdur. Her şeye rağmen ülkemizde birkaç yüz bin gerçek anlamda ticari ortaklık bulunmaktadır.

 

Şirketlerde bir uyuşmazlık olduğu ve rizâen hal olunmadığı durumda soruna Ticaret Mahkemeleri’nde çare aranmaktadır. Son dönemde adliyelerde yapılan reformlar sayesinde uyuşmazlıklar nerede ise baştan sona uzman mahkemeler ve ara bulucular vasıtası ile çözülebilmektedir. Yani; icra, icra hukuk, sulh, icra ceza gibi benzer sorunlar ve devamı konunun tümünde uzmanlaşmış mahkemelerde görülmektedir. Buna rağmen yargılama süre ve süreçleri son derece uzun, ağır ve tarafların suiniyetine müsait bir “kurguda” yürütülmektedir. Eğer taraflardan biri “mağdur” ve hakkını adliyede elde etmeye çalışıyorsa gayesine, tahmin ettiği sürenin kat be kat fazlasında, hakkın teslimi miktarı ise ters oranda az olmaktadır. Bizim ticarete ve ticaret hukukuna bakış tarzımız, “dikkat etseydi, güvenmeseydi, basiretli tüccar gibi davransaydı” paradigmaları içine sıkışıp kalmıştır. Bu "evrensel hukuk” dışı yaklaşımların tek faydası ortakların, yıllar süren mahkeme yolculuğu içinde “törpülenip” uğradığı haksızlıkların oluşturduğu yarasının kabuk bağlaması ve yeni bir hayat kurması için yeterli zamanı vermesine olan katkısıdır. Örneğin; yolsuzluk yapan azınlık hissesine sahip şirket müdürünü görevinden uzaklaştırmanız “yasal prosedürlere” uyarsanız ortalama iki yıl zaman almakta, bu zamanda zaten ortada dolu bir bilanço kalamayacağı için durumu kabullenip başka bir ortakla ticaret hayatına devam etmek “olağan bir sonuç” olmaktadır. Bu arada " sabık" müdürün yolsuzluğunu ispat etmek ortalama beş yıl kadar sürebilir, ama ortada para pul kalmadığı için ziyana ilaveten bu sakil durum sizin "beceriksizlik" hanenize borç yazılır. Yeni TTK’da “sert denetim kuralları, ortaklara şirketten kaynak tahsisi, yönetimde olmayan ortak hakları vb” hususlarında ağır yaptırımlar vardı, lakin uygulanamadan bu maddeler değiştirildi.

 

Ortaklıkların "çekirdek ve çevresel" sorunları dışında tamamen ülkemize has diğer spesifik durum ve meseleleri:

 

  1. Ortakların eşleri -çoğunluğu hanımlardan oluşur-, şirketin “görünmeyen diğer” ortaklarıdır. Şirketlerde ortaya çıkan anlaşmazlıkların ve husumetlerinin önemli bir kısmı eşlerin sınırlarının tam olarak çizilememesi "gafletinden" kaynaklanmaktadır. 

  2. Ortakların huzuru, sanıldığının aksine sadece mali kayıplar olduğunda değil daha ziyade beklentilerin çok üzerinde kazançlar sağlandığında kaçar. 

  3. Ortakların şirketten ücret beklentisi, özellikle emeğini de veren ortak açısından muadiline verilen ile sınırlı değil, şahsın “harcama kapasitesi” kadar büyük olur. 

  4. Kâr dağıtımı temelde şirketin kaynak ihtiyacı, bazen de vergi yükü nedeni ile yapılamaz. Ortaklar hayatlarını nasıl idame ettireceği hususu başka geliri olmayan ortaklar için kasıtlı biçimde ihmal edilir. 

  5. Ortakların “şirketin kaynaklarını ve çalışanlarını, kendisi ve çevresinin şahsi işleri için kullanması” hususu yazılı kurallar ve hatta teamüller yönünden son derecede muğlak bir konu olduğundan, bu konu ortaklar arasındaki en önemli nefret sebeplerinin başında gelir. Ortaklıkların birinci katil zanlısı bu hatadır. 

  6. Yönetici ortaklar en geç ayda bir sorumlu olduğu bölümün işlerinin durumuna ilişkin diğer ortaklara yazılı rapor ve izahat şeklinde vermeli, bir diğeri ile olan cari hesabın “altı kapatılmalıdır”. Bu uygulamanın yapılamadığı hâlde her ortak “hırsız” yaftasının zulmünü tadacaktır. 

  7. “Ne gerek var rapora vs, benim sana olan güvenim tamdır” diyen ortak muhtemelen diğerini “kazıklama” özgürlüğünün önünü açmaktadır. 

  8. Kimse ortaklardan birinin “müşterisi, ustası, muhasebecisi değildir”; onlar şirkete aittir. Aksi bir “intiba” varsa bu iddiada bulunan ortak, payını arttırmak için uygun zemin hazırlamaktadır. 

  9. Ortakların çoluk-çocuk-yeğen-komşu faunası şirketin doğal çalışanı, stajyeri veya akıl hocaları oluyorsa, şirket “gizli işsizler” ve "fitne ordusu" beslemeye hazır olmalıdır. 

  10. Ortakların biri veya fazlası “hesap – kitap” işinden anlamıyorsa bu ortaklık kesinlikle yürümez; eğer devam etmek isteniyorsa profesyoneller ile çare veya istenmiyorsa da yeni bir ortak bulunmalıdır. 

  11. Personel istihdamı kesinlikle yönetimdeki tüm ortakların rızası ile yapılmalıdır. Ya da varsa bu işlevi İK yürütmelidir, yoksa olan, yeni alınan işçiye olacaktır. 

  12. Diploması az olan ortak çoğunlukla daha “akıllı ve becerikli” olandır. Temel sorun ve hata eğitimli ortağın diğerine saygı eksiğidir ki bir süre sonra şirketi terk etmek zorunda olacak olan O’dur. 

  13. TTK’da şirket bölünmelerine ilişkin destekleyici maddeler vardır. Adil bir yol ayrımı için şirketin büyüklüğü müsaitse tümden işletme devri yerine bölünme tercih edilmelidir. 

  14. Ortaktan şüphe edilmez, sadece kontrol edilir. 

  15. Hiç kimse bir diğerine muhtaç değildir, ama yaş ilerledikçe şirket ve sağladığı imkânlara bağlılık da ilerler ve de bunlara olan ihtiyaç sorun olursa ortakların çocuklarının işe müdahil olması kaçınılmazdır. Ve elbette kavga hemen peşinden gelecektir. 

  16. İnsanlar her işe iyi niyetle başlarlar, olursa “gözler yolda kararır”. Bu kaosun tek çaresi ortakların mümkün sıklıkta her şeyi açıkça konuşup paylaşmalarıdır. 

  17. Zaman içinde "değişen şartlar" nedeni ile ortaklardan birinin katkısı baştan belirlenenin üzerine çıktı ise bu hak tereddütsüz teslim edilmelidir. Hiçbir ortaklık sözleşmesi kutsal kitap değildir; tarafların tümünün menfaati için değiştirilmesi vaciptir. 

  18. Bazı insanlar “hayal dünyasında yaşar ve kâr hesabını” bu gerçek dışılığa göre yapar; tabii ki harcamasını da... Bu tür kişilerden asla ortak olmaz. Ve elbette “sosyopatlardan” da. 

  19. Ortakların ve gizli ortakların ”araba ve konutları muadil” ve aile fertlerinin yaşam standartları eşit değilse büyük kıyamet yakında geliyor demektir. 

  20. Bazı etnik gruplara atfedilen “falanca ırk – cemaat mensubu başarılı ortaklık yapabiliyor, biz neden yapamıyoruz” imrenmesinde doğruluk payı vardır; ama unutmayın ki başkaları yapabiliyorsa Siz de yapabilirsiniz.

 

 

 

Şerif Elender

Kıdemli Danışman

​Ekonomi-Finans


Her hakkı mahfuzdur. İzinsiz hiç bir şekilde kopyalanamaz ve yazarın ismi zikredilmeden alıntılanamaz.

16 Kasım 2016

bottom of page