top of page

Şahsi İflas

Bireysel İflas


Kredi kartlarının son ödeme günü döngülerinde ATM önlerinde bir işlem amacı ile bulunanların şahit oldukları ilk şey “marka giyimlilerden” oluşan kalabalığın kuyruk oluşturmasıdır. Eğer biraz meraklı iseniz ve sizi bekletenlerin işlemlerine göz atma görgüsüzlüğünü yaparsanız, bekleyenlerin bir kısmının nakden kredi kartı ödemesi yapmakta olduğunu; ilaveten işlem yapanın kredi kartı limitini, limitin sonuna kadar kullanıldığını; maalesef önemli bir kısmının ise ancak asgari tutar kadar ödeme yapabildiklerine şahit olma ihtimaliniz yüksektir.


Her ülkenin mukayeseli fiyat araştırmalarında “ilginç” olan bir mal veya hizmet türü vardır ve bu şey, o ülkenin karakteri hakkında kuvvetli ipucu verir. Mesela yakın komşularımıza yurtdışı seyahate gidenlerin en fazla şaşırdıkları şeyin, Türkiye’de, -özellikle fast food harici- lokantalarda hesapların çok yüksek geldiğini fark ettiklerinihep duyarız. Yiyecek – içecek sektörünün hem nominal hem de kişi başına gelir ölçeği ile reel olarak yüksek fiyatlarının tek makul açıklaması talep kaynaklı olabileceğidir. Hizmet ve ticaret sektörü çalışanları, sadece hafta sonu değil, aynı zamanda hafta içi günlerde de, sadece metropollerle sınırlı değil yaygın bir şekilde zamanlarını “feda” ederek “dışarıda” uzun süren ziyafet “ritüeli” edinmişlerdir..


Birkaç yerden duyduğum artık “rutin” olmuş bir diyalog: A: Paraya ihtiyacım var (en az 3 asgari ücret kadar), borç verir misin? B: Hayırdır, acil bir durum mu var? A: Yok, tatile gideceğiz, onun için. B: Kredi kartına taksit yapıyorlar? A: Tüm kartlarımın limitleri dolu, zaten asgarilerini zor ödeyebiliyorum, olmaz… B: !!!???...


Ülkemizde açık olan icra dosyası sayısının 24 milyona yaklaştığı söyleniyor; toplam istihdam edilebilen insan sayısı da bunun 2 milyon fazlası, 26 milyon civarı…


İnsanlar gelirlerine mütenasip yaşarlar; buna mecburdurlar. “Aksi durum” teknik olarak mümkün değildir zaten. Eğer giderler gelirlerinden fazla ise servetlerindenyerler. Kendi servetleri yoksa “başkalarının” servetlerini yerler, elbette gelecekteki gelirlerinin hepsini tüketmeyip “tasarruf” etmek sureti ile geri ödeme nezaketi göstermezlerse... “Borcunu geri ödeme nezaketi” davranışının ne kadar yaygın olduğu ise, yukarıda verilen icra dosyası rakamlarının içinde açıkça görülmektedir.


Sosyal devlet, zayıf (güçsüz) bireyleri ve sosyal grupları korumayı görev bilir, bu hedefe yönelik yasalar yapar ve sübvansiyonlar kullanır. Bizim devlet yönetimi anlayışımıza göre borçlu kesim bir nevi “mağdurdur” ve korunmaya muhtaçtır. Mevcut yasalar ve uygulamaları, adeta alacaklıya “hayatı zehir” etmek üzere kurgulanmıştır. İki örnek: Habire sicil affı yasaları çıkartılır, kambiyo senedi ve banka borçlarını ödemeyenlerin sabıkaları silinir ki “temiz” şekilde yeniden evvelce ne yaptılarsa aynısını acilen yeniden ve tekraren yapabilsinler. İkincisi ise, banka taksitli kredilerinde sembolik bir tazminatla erken kapatma opsiyonun, yasa gereği olmasıdır. Faiz oranları aşağı giderse kredi müşterisi daha ucuza başka kredi bulur ve mevcut krediyi kapatır; olabilir, peki ya faizler yukarı giderse… Bankanın böyle bir hakkı yoktur, doğaldır da bu; çünkü banka faiz riski almıştır. Ama bu “doğallık”, yalnızca borçlanan lehine ve adeta tek taraflı bir “zorbalık” timsalidir.


Ekonomik hayat, ticari ve bireysel olmak üzere ikiye ayrılır. Ticari işlemlerle geçinenlere tacir sıfatı verilir ve bu hayatın “mahsus” kanunları vardır. Bireylerin ekonomik hayatı ise “hane halkı” tanımı içinde ve hukuku, farklı yasalardan paylar alınarak tanzim edilir. Her bireyin her gün ekonomik faaliyeti olur ve aslında her işlemin en az bir hukuki karşılığı (icap kabul ikilisi) vardır. Bireysel ekonomik faaliyetlerin bir bölümünü borç - alacak ilişkisi oluşturur.

Kişiler lazım olduğunda çoğunlukla finans kurumlarından borç alırlar, ama bu ilişki hane halkı ekonomisinde sadece buz dağının üst kısmıdır. İnsanlar birbirlerinden nakit ödünç alırlar - verirler, mallar emaneten verilir. İnsanlar ticari amaç harici biri diğerine mal satar, mülk kiralarlar, kefil olurlar. Veya bir zarar tazmini, nafaka gibi “hüküm” kaynaklı haklar ve borçlar vardır. Bu ve benzeri işlemler bir tarafı borçlandırırken diğer tarafı alacaklandırır. Ticari hayatta olduğu gibi bireysel ilişkilerde de bazen “borçlu kişi” borcunu ifa edemeyebilir veya etmeyebilir.


Banka finansal ürünlerinden olan bireysel krediler ve kredi kartı ile ancak 1990’lı yılların başlarında tanışabildik. Ekonomimiz gelişip serpildikçe bu iki kredi tipinikullanan sayısı ve parasal hacmi geometrik hızla arttı. Yüksek enflasyon döneminde kâr hesapları doğru dürüst yapılamamasından ötürü finans sektörü bu iki ürünü neredeyse zorla “satma” stratejisini tercih etti. Sadece bu nedenle değil ama benzer basiretsizliklerin üzerine “91 - 94 - 98 – 2001” krizlerinin etkileri eklenince 60 olan özel ticari banka sayısı 20’lere kadar düştü.


Kredi (borç) verenin “ilk” gayesi parasını zamanında sorunsuz biçimde geri almaktır. Finans Kurumları, tahsilat hedefine erişebilmek için işi “parayı verirken” sıkı tutar; ince eler, sık dokur. Ama bazen evdeki hesap çarşıya uymaz, müşteri borcunu ödeyemez. Böyle durumlarda yasalar ve devlet organlarından yardım istenir. İcra daireleri, İcra İflas Kanunu’nun (İİK) bireyler açısından bakarsak İcra kısmı, İcra Hukuk ve İcra Ceza mahkemeleri devreye girer, elbette “Arabuluculuk Kurumu”. Taraflardan borçlu olan tacir sıfatı taşıyor ise İİK’nun İflas kısmı borcun ifasının temini için kullanılacak unsurlarından biridir.


İflas teknik bir konudur ve Hukuk Bilimi, “İşletme Sorunları” yazı serisinin “haddi” olmadığı için, kapsamı dışındadır. İflas terimi, TDK’nda “Borçlarını ödeyemediği mahkeme kararı ile tespit ve ilan olunan işadamının durumu, batkı, batkınlık” şeklinde açıklanıyor. İflas edene müflis denir, ancak ve sadece tacirler müflis sıfatı alabilirler. Esasen iflas hali, borçlu taraf ile tüm alacaklı tarafların haklarının eşit şartlarda ve daha ekonomik yöntemlerle korunması amacı ile var edilen bir yasal süreç ve uygulamasıdır. İflas süreci bir borcun ifa edilememesi ve/ve edilemeyecek olmasının anlaşılması halinde; borçlu veya alacaklı taraflarca başlatılabilir ve iflas kararını mahkeme verir. İflas kararının akabinde süreç devlet kontrolünde “iflas masası” eliyle borçlu ve alacaklıların hak ve menfaatlerini en fazla koruyacak şekilde yürütülür, sonuçta müflisin işi ve varlıkları tasfiye edilir, alacaklılara adil olarak paylaştırılır, artan olursa ki olabilir, batan tacire verilir. İflasın, müflis açısından ciddi sonuçları vardır; servetini kaybeder, temel bazı haklarından mahrum olur, en önemlisi işletme tasfiyesi nedeni ile harcama hakkı elinden alınır ve yeniden borçlandırıcı işlemler yapamaz. Ayrıca kusurlu işlemler sonucu veya hileli iflas söz konusu ise ağır yaptırımlar vardır.


Türk Hukuk’unda sadece tacir iflası vardır, bireysel iflas yoktur. Yani bir kişi ne kadar batakta olursa olsun hakkında İİK’nun sadece İcra kısmı çalışır. Halbuki ekonomice bizden ileride ve gelişmiş olan Almanya, Fransa, İngiltere, Finlandiya, ABD gibi ülkelerin “Bireysel İflas” yasaları ve başarılı uygulamaları vardır. Bireysel İflas konusuna en fazla ihtimam gösteren ülke Almanya’dır; bu ülkede iflas süreci süresi 6 yıldır.


Bireysel İflas modelinde, borçlarını ödemekte acze düşmüş kişi, önce alacaklılarla masaya oturur ve sonuç alamazsa bir vasi (iflas yöneticisi)tayin edilir ve “müflis birey”in finansal planlayıcısı ve denetçisi, bu kişi olur. Mahkemece belirlenen sürede, kişinin tüm gelirleri vasisi tarafından toplanır, varsa varlıkları –gerektiğinde- satılır ve günlük hayatını idame etmesi gereken herkes için eşit belirlenmiş miktardan artan para, borç ödemeleri için kullanılır. Burada kritik olan şeyler, borçlunun iyi niyetli olması, “asgari düzeyde hayat standardı” sürdürmeye razı olması ve yeni borç edinme imkânının kısıtlanmasıdır. Bireysel İflas konusu gelişmiş ülkelerin birçoğunda ciddi biçimde uygulanmaktadır ve sonuçları borçlu açısından da faydalı olan bir olgudur.

Her insanın kişilik özellikleri, bilgi, yetenek ve becerileri ve hatta ahlak anlayışı farklıdır. Her insandan asgari düzeyde finansal bilgi ve beceri beklemek, yine her insanın gelir – servet tefrikini, başkalarının varlıklarına saygıyı, yasaları bilmesini, ahlaklı olmasını bekleyemeyiz. Birçok insan “ucuz – pahalı”, öncelikli-gereksiz vs kavramlarını ve hatta “dört işlem” dahi bilmemektedir ve öğrenmek bileistememektedir. Unutmayalım ki: Ülkemiz, kredi kartı borcunun ödemeyenvatandaşlarına “ kredi kartı kurbanları” payesi vererek, onları ehven şartlarla kurtarmayı alışkanlık haline getiren dünyanın en “merhametli” yönetimine sahiptir. Yirmili yaşlarda hayatında kazandığı ilk ciddi paranın üzerine ilaveten borçlanarak yarım milyon liralık lüks araba almak isteyen “genç işadamını” ikaz ederseniz, “gençken yemeyeceğim de ne zaman bu arabalara bineceğim” absürt cevabını alabilirsiniz. Birçok insanımız (maalesef) “bugün bir lira “tüketeyim – kullanayım –borcumu ödemeyeyim”, yarın bunun bedeli beş liraya çıksın hiç önemli değil” inancına iman etmiştir; çünkü bu zatlar, yarın zaten ödeyemeyeceği beş lira yerine, önüne getirilen 25 liralık revize borcu kabul etmeyi ve buna imza atmayı “beceri”sanmaktadır.


Ülkemizde bir borçlu borcunu ödemek istemiyorsa, alacaklının yapabileceği tek şey maalesef (varsa) maaşının dörtte birinden pay almak için sıraya girmektir. Borçlunun mülkünü bulmak ve evindeki malını “kaldırmak” nerede ise mucizedir. Birçok hukuk bürosu hacze bile gitmemektedir. Halbuki, Almanya’dan gelen müflis vasisinin, elini Türkiye’ye kadar uzatıp borçlunun gizlediği varlıklarını tasfiye ettiğine şahit olmak mümkündür.


Yukarıda bahsedilen insanların çoğunluğu oluşturduğu “sosyal iklimde” Türkiye’nin “Bireysel İflas” hukukunu oluşturması sadece ekonomik geleceğimiz açısından değil aynı zamanda sosyal barışın devamı için de elzemdir. İki yıldan uzun süredir Meclis gündeminde olduğu söylenen Bireysel İflas Yasası çalışması, kulis çalışmalarındankorunması amacıyla “gizli” yürütülmektedir. 2016 Nisan ayından beri söz konusu yasa çalışmalarına ilişkin herhangi bir gelişme bilgisi yoktur. Bireysel İflas hususunun, uzun süredir yürütülen tüketim temelli büyüme ekonomisine zarar vereceğini düşünen insanlar vardır; ancak neyin doğru olduğunu düşünürken “zengin ülkeler” benzer hususta ne yapmış, onlara bakmak daha doğru olacaktır.


Bireysel İflas’ın Kapsam ve Faydaları:


  1. Yasanın amacı sadece borçlunun banka borçlarını “tasfiye” etmek olmamalıdır. Sözleşmeye bağlı diğer borçlarının da bu pakette bulunması zaruridir. Misal, bazı insanlar vardır ki yıllardır kira bedeli ödemeden mal sahiplerini dolandırmak sureti ile rahat bir hayat idame ettirebilmektedir.

  2. Bireysel Müflis’in yeni borçlandırıcı işlem yapmasını önleyecek düzenleme yapılmalıdır. Borçlu eş – dosttan yeni bir borç alma imkanına sahip ve alabiliyorsa bu paralar borçlunun tüketimine değil, vasi tasarrufuna verilmelidir.

  3. Mevcut İİK’na göre alacaklıdan mal kaçırmak suçtur ama ispat süreci uzun yılları alır ve caydırıcılığı o denli zayıftır ki borçlular bu suçu nerede ise alacaklıların “gözüne sokarak” işlerler. Bireysel İflas uygulamasında mal kaçırma cezası ve yaptırımının “ağırlığı”, borçluyu ifaya teşvik etmelidir.

  4. Borçlunun tüm geliri vasiye teslim edilmeli, zorunlu ödemeleri bu yol ile yapılmalıdır.

  5. İnsanlar varlık ve gelirlerini gizleyebilirler ama harcama ve tüketimlerini asla. Bu nedenle “ödenmeyen borç - icra takibi - lüks yaşamın” aynı anda aynı kişidebulunması durumu sadece Türkiye’ye mahsus bir “ucubeliktir”. Müflise atanan vasinin ilk görevi, borçlu ve ailesinin yaşam standardını “asgari ücretli” seviyesine çekmekolmalıdır. Yani pahalı bir evde mukim şahsa, kredi kartı borcu için hacze gidilip, boş dönülen ülkede faiz oranları nasıl düşebilir ki? 

  6. İcra Takibine uğrayan kişi kamuda çalışıyorsa bu durum siciline işlenmektedir. Özel sektör ise özellikle finans sektörü müflis çalışanı ile yollarını ayırmayı tercih eder. İşveren açısından müflis çalışandan gelecek temel riskler, “yolsuzluk” ve düşük motivasyondur. Vasisi vasıtası ile finansal durumunu yönlendirebilecek çalışan için bu iki risk, daha düşük bir düzeye inecektir.

  7. Bireysel İflas sürecinin mevcut muhakeme ve icra takip sisteminin içine yerleştirilmesi durumunda “eski tas eski hamam” deja vu” durumu olabilir. Bireysel İflas karar mercii, iş yoğunlukları nedeni ile Ticaret Mahkemeleri harici yeni bir kategoride olmalıdır. Vasilik görevi için SMMM meslek mensupları hazır bir yetişmiş insan gücü kaynağı olabilir.

  8. Vasilik müessesinin diğer bir faydası, “mağdur alacaklılar tayfasının” karşısında iyi niyetli ve tarafsız bir muhatap olması, borçlunun gerçek ödeme gücünün belirlenmesi ile tarafların uzlaşma ve hızlı tasfiye imkânının kolaylaşacak olmasıdır.

  9. Bireysel İflas bilgi ve verileri vasi üzerinden üçüncü şahıslara açık olmalıdır. Örneğin, ev sahiplerinin evini kiralamak isteyen kiracı adayının “müflislik” durumunu öğrenebilmesi mümkün olmalıdır.

  10. Yasada belirlenecek olan İflas Sürecinin süresi en az beş yıl olmalıdır. Çünkü bilindiği gibi bu süre sonunda borçlu, borçlarını ödememiş dahi olsa tüm borçlarından kurtulma imkanına sahip olmaktadır.


Vaktiyle ABD ve Meksika’nın iktisadi gelişmişlik farkının sebeplerini izah eden bir makale okumuş ve şaşırmıştım: “Meksika’yı geri (göreceli fakir) bırakan ana sebeplerin başında ‘ipotek sisteminde herhangi bir sürecin en az iki yıl sürmesi’ gelmektedir; mesela ipotek fekki veya teminatın nakde dönüşmesi için iki yıldan fazla bir süre gerekmektedir.” Bu tür garabetin “nelere kadir” olduğunu ancak “Türk Sistemini” tanıyınca anlayabildim.


Bir ekonomide bir kişi ya da zümreye sistematik olarak kaynak transfer ediliyorsa, bu ancak diğer insanlardan alınmak sureti ile yapılabilir; sübvansiyonlarda olduğu gibi… Eğer birileri borçlarını ödemeyerek başkasının kesesinden tüketim yapabiliyorsa ve kamu otoritesi bu konuda borçludan yana tavır alıyorsa, bu durumda örtülü bir sübvansiyon vardır; daha açıkçası artık hem iktisadi rasyonalite ve hem de adalet duygusu kaybedilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bir vatandaşından alacağı varsa tüm nakit ve mal varlığı saniyeler içinde tespit edilir ve derhal el konulur. Ama eğer alacaklı taraf diğer bir vatandaşı ise Devletimiz ona, bilgileri paylaşmayı ret ederve "seni dolandıranın malını mülkünü sen bul, bana yerini söyle, belki o zaman harekete geçebilirim", demek sureti ile "suyu yokuşa" sürerek açıkça borçludan yana tavır almaktadır.


İnsanlar haklarını aramak için yasalardan ve onların uygulanmasından medet umarak yola çıkarlar; yasalar yetersiz veya olan uygulanmıyorsa bu boşluk töre ile ikame edilir. “Tahsilat Çeteleri” adı verilen “kurumların!” varlık sebebi bu boşluktur; “tahsilatçılar, ihtiyaçtan ve toplumsal talepten dolayı vardır. Talep vardır, çünkü: Hiçbir alacaklı, kendisi mali sıkıntı içinde iken; sistemin, borçlunun “şatafatlı” bir hayat yaşamasına “müsaade etmesini” kabullenemez.



Şerif Elender

Kıdemli Danışman

​Ekonomi - Finans


Her hakkı mahfuzdur. İzinsiz hiç bir şekilde kopyalanamaz ve yazarın ismi zikredilmeden alıntılanamaz.

14 Mayıs 2017

bottom of page