top of page

Sosyal Sorumluluk Performansı

“İki şapka giyiyorum. Birisi iş ve hissedar değerini artırma; diğeri sosyal sorumluluk.”

- Güler Sabancı,

Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı ve Murahhas Üyesi,

Sabancı Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı…


Sosyal sorumluluk, içinde yaşadıkları ülkede yurttaşlık görevlerini yerine getirmeleri beklenen bireylerin eylemlerinin yalnız kendi refah ve esenliklerine değil, toplumun tamamının refah ve esenliğine de hizmet etmesi gerektiğini öngören bir etik yaklaşımdır. Bu yaklaşım daha geniş ölçekte ekonomik gelişme, toplumun refahı ve çevre arasında da bir denge kurulması gerektiğini söyler. Bu denge sürdürülebildiği ölçüde sosyal sorumluluğun başarılmış olduğundan söz edilebilir.


“Sosyal sorumluluk” ifadesinin sorumluluk bileşeni özünde etik bir kavram olup geçmiş eylemlerin sonuçlarına ve gelecekte yapılacak veya yapılması gerekenlerin sorumluluğuna işaret ederken, sosyal bileşeni ise özünde insan-toplum ilişkilerinde ortaya çıkan ahlaki bir kavramdır. Bu noktada sosyal sorumluluğun yalnızca bireyleri değil, belli yetkinliklere ve özelliklere sahip bireylerin belirli amaçlar doğrultusunda bir araya gelerek çalışıp değer ürettikleri kuruluşları da ilgilendirdiğini belirtmek gerekir.  Zira “bu kuruluşlar (işletmeler ve diğer örgütsel yapılar) izole bir boşlukta (vakum) faaliyet göstermezler. İçinde faaliyet gösterdikleri toplumla ve çevreyle ilişkileri, faaliyetlerine etkin bir şekilde devam etme kabiliyetleri bakımından kritik bir faktördür. Bu aynı zamanda kuruluşların topyekun performanslarının giderek daha fazla kullanılan bir ölçüsü haline gelmiştir.” (https://www.iso.org/iso-26000-social-responsibility.html)


Bireylerin veya “kuruluşların” aldıkları kararlar ve bu kararları hayata geçiren eylemler topluma ve çevreye zarar veriyorsa o zaman bu kararların ve eylemlerin sosyal bakımdan sorumsuz olacağı aşikardır. Dolayısıyla bireysel veya örgütsel kararların ve eylemlerin sosyal sorumsuzlukla sonuçlanmaması için, bir başka deyişle o bireyler veya kurumlar bakımından yararlı (?), toplum ve çevre bakımından zararlı sonuçlar doğurmaması için önceden üzerlerinde iyi düşünülmeleri, birey-örgüt-çevre-toplum ekseninde, kısa, orta ve uzun vadeli sonuçları bakımından ve her halükarda iyi-kötü/ doğru-yanlış çerçevesinde değerlendirilmeleri gerekir. İnsanlık tarihi kadar eski olan bu değerlendirme işi kuşkusuz kolay değildir; değerlendirme işinin kim ya da kimler tarafından hangi koşullarda ve verilere dayanılarak yapılacağı, kriterlerin tam olarak neler olacağı, koşul-veri-kriter üçlüsünün nesnelliği veya öznelliğinin tayini zorlu meselelerdir. Konu özellikle kuruluşlar açısından değerlendirildiğinde kuşkusuz sadece işletmecilik disiplini ve kuralları bakımından değil, ekonomi, iletişim, sosyoloji, çevre bilimi, ahlak felsefesi vb farklı disiplinler bakımından da değerlendirme yapmak gereği doğmaktadır.


Bu çerçevede sosyal sorumluluk ve etiğinin yapılacak objektif, çok boyutlu ve multi-disipliner değerlendirmelerden sonra hem bireylerin hem kuruluşların günlük kararlarının ve eylemlerinin içine yedirilmesi gerekmektedir. Bu özellikle bu bireyler veya kuruluşlar başka bireyler/ gruplar/ çevre üzerinde bir takım etkiler veya sonuçlar yaratıyorlarsa böyledir. Farklı alanlarda, farklı amaçlarda, farklı kategorilerde değer üreten örgütsel yapılar ve işletmeler kendi özelliklerine ve özgün koşullarına uygun sosyal sorumluluk sistemleri (ve kültürleri) geliştirmelidirler. Bir işletmenin bünyesinde (sadece ve sıkça rastlandığı gibi şirketin imaj ve repütasyonunu artırmaya(!) yönelik olarak şu  ya da bu derneğe, vakıfa ve benzerlerine belli zamanlarda maddi yardım şeklinde değil) o işletmenin örgütünün çeşitli vadeleri ve konuları ilgilendiren kararlarını işletme ekonomisi - toplumsal esenlik - çevre arasında kurulacak dengeyi sürdürmeye yönelik olmak üzere yönlendirecek bir sosyal sorumluluk sistemi kurmak ve sürdürmek işletmenin de içinde bulunduğu toplumda ve çevrede sürdürülebilirliğine önemli katkılar sağlayacaktır.


Sadece kendi maddi çıkarlarını gözeten kararların ve eylemlerin yaratacağı, etik başta olmak üzere çeşitli sorunları ve yansımalarını göz ardı edip halı altına süpüren kuruluşların bu yaklaşımlarının bedelini şu veya bu şekilde, şu ya da bu vadede fazlasıyla ödedikleri görülmekte, bilinmektedir.


Şirketler (işletmeler) söz konusu olduğunda sosyal sorumluluk, “kurumsal sosyal sorumluluk” (corporate social responsibility) başlığıyla gündeme gelmektededir. (Bize göre, daha önce de belirttiğimiz gibi “kurumsal” sözcüğü “corporate” sözcüğünün doğru karşılığı değildir ancak bu şekilde kullanım genel kabul görmüştür.) İşletmelerin/ tüzel kişilerin/ şirketlerin sosyal sorumluluğu bu örgütsel yapıların çevre ve toplumsal esenlik üzerindeki etkilerini değerlendirme ve gereğini yapma inisiyatifini almalarıdır. Bu inisiyatif genellikle yasaların, mevzuatın, düzenleyici kurumların veya kuruluşların beklentilerinin ötesinde bir şeyler yapma gayretini içerir, içermelidir.  Bu yönüyle sosyal sorumluluk bir nevi iyi niyetlilik, bir hayırlı amaç için kendiliğinden harekete geçme çabasıdır. Ne yazık ki bu çabalar henüz yalnız Türkiye’de değil tüm dünyada da kuruluşların çoğunu yakından ilgilendirir görünmemektedir. Bunun temel nedenleri arasında konu hakkında bilgi eksikliği olduğu kadar sosyal sorumluluğun kuruluşların yaratacakları değeri örseleyici, karları düşürücü, hedeflerine ulaşmayı geciktirici bir sistem ve çabalar bütünü olduğu yanlış inancı yatmaktadır. Bu yanlış inanç ise çoğunlukla konuyla ilgili çok boyutlu bir fayda/maliyet analizi yapmamaktan veya yanlış yapmaktan kaynaklanmaktadır.


Sosyal sorumluluk konusuna uzak duranların veya negatif bakanların bir argümanı da kuruluşlarının istihdam yaratmakla, mal/ hizmet üretmekle ve vergi ödemekle zaten yeterince sosyal sorumlu olduklarını dile getirmeleridir. Yine sosyal sorumluluk olgusunun bazı aleyhtarları sosyal sorumlulukla işletmeciliğin bağdaşmayacağını, doğası gereği çeşitli kaynakları tüketerek dönüştüren, kar, büyüme ve hissedar değeri için çalışan işletmelerin sosyal bakımdan sorumlu olmak isteseler de olamayacaklarını iddia etmektedirler. Ancak, özellikle 21.yüzyıl sosyal sorumluluk meselesini ciddiye alan ve bünyelerinde sistemleştiren kuruluşların sayısının gün geçtikçe arttığı; sosyal sorumluluğun sanıldığı gibi karı veya karlılığı negatif değil pozitif etkilediğinin anlaşıldığı; dünya genelinde insanların ve müşterilerin giderek artan ölçüde etik değerleri, toplumu ve çevreyi önemseyen kuruluşları daha fazla ödüllendirdiği bir zaman dilimi olmaya devam etmektedir.


Her alanda  hızı, sıklığı ve niceliği artan değişimlerin yaşandığı; bilginin ve bilgiye ulaşılabilirliğin teknolojinin yadsınamaz kaldıracıyla olağanüstü düzeylere ulaştığı; marjinal bir kesimin kısa vadeli çıkarlarını maksimize etmeye dayalı yaşama ve iş yapma anlayışının orta ve uzun vadede birlikte kazanmaya, katılımda ve paylaşımda daha adil olmayı kolaylaştırıcı mekanizmalar kurmaya ve sürdürülebilirliğe dönüşmeye devam ettiği; aynı ekosistemde daha huzurlu ve mutlu yaşayabilmek için kendi esenliği kadar karşısındakinin de esenliğinin önemli olduğunun daha iyi anlaşıldığı; sürdürülebilir birey ve kuruluşun ancak sürdürülebilir bir “çevre” içinde mümkün olduğunun anlaşıldığı bir dünyada sosyal sorumluluk konusunun çok önemli olduğunu, bu önemin giderek arttığını düşünüyoruz. Sosyal sorumluluğu günlük yaşamlarına geçirmekte umarsız veya özensiz olan bireylerin, toplulukların ve kuruluşların başının giderek daha fazla ağrıyacağını biliyoruz.


Bu çerçevede sosyal sorumluluk bilincini, kültürünü ve uygulamalarını geliştirmek, sosyal sorumluluk performanslarını artırmak isteyen tüm kuruluşların  Sosyal Sorumluluk Bilincini Örgüt Çapında Artırmak ve Yaymak; Sosyal Sorumluluk Vizyonu, Misyonu ve Stratejisi Geliştirmek; Sosyal Sorumluluk Yol Haritası Oluşturmak; Sosyal Sorumluluk Projelerinin Çok Yönlü Analizi Yapmak; Örgütsel Sosyal Sorumluluk Kültürü Yaratmak; İnnovatif Sosyal Sorumluluk Projeleri Tasarlamak; Sosyal Sorumluluk Yönetimi Uygulamalarını Öğrenmek ve Devreye Almak gibi başlıklarda düşünmeye ve çalışmaya başlamalarının böyle bir dünyada yapacakları en akıllı hamlelerden birisi olacağına inanıyoruz. Bu hamlenin performansı kuşkusuz ilgili bilgi ve yetkinlikleri geliştirmenin yanı sıra taahhüt düzeylerine de bağlı olacak.

​​

Starbucks’ın Kurucusu ve İcracı Başkanı Howard Schultz’tan bir alıntıyla bitirelim:

​​

 “Şirketler sadece karlılığa bakmamalıdırlar. Ticaret ile sosyal sorumluluk arasında bir denge olmalıdır. Bu dengeye samimiyetle yaklaşanların daha fazla para kazanacakları kesindir.”

Mustafa Ekrem Eke

Kıdemli Danışman​

Değişim ve Performans

Her hakkı mahfuzdur. İzinsiz hiç bir şekilde kopyalanamaz ve yazarın ismi zikredilmeden alıntılanamaz.

6 Ağustos 2018

bottom of page