top of page

"Yeni"​ Zorunlu Döviz Devri Uygulaması Nasıl Olabilir?

“ZORUNLU DÖVİZ DEVRİ” İŞİMİZE YARAR MI?


23.06.1999 tarihli 'TCMB Bankacılık Genel Müdürlüğü, Bankacılık İşlemleri Müdürlüğü’nün, Bankalar ve Yetkili Müesseselere gönderdiği talimatta bulunan; “Bilindiği gibi, 25.3.1999 tarih, 23650 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 99/2 sayılı Genelgemiz ile bankaların ve yetkili müesseselerin Bankamıza yapacakları zorunlu döviz devri oranı süreye bağlı kalınmaksızın " % 0 " olarak belirlenmiş bulunmaktadır.” ibaresi Türkiye ekonomisinde bir devri kapatmıştı.


Ekonomi tarihimizde “Zorunlu Döviz Dev(i)ri” isimli bir uygulama vardı. 24 Ocak 1980’e kadar ekonomimiz kısmen devletçi ve kapalı bir yapıya sahipti. Bu dönemlerde (ve hâlâ) döviz bizim için tuhaf bir tabuydu. Finans sistemi yetersiz ve aşırı kontrol altındaydı. Ekonomimiz, üretim tarafıyla bile ağırlıkla devletin kontrolünde ve ithalat için dahi yabancı para temini sorumluluğu kamunun taahhüdü altında idi. Kağıt üzerinde bile olsa "çalışan birer para ve döviz piyasaları" olmadığından devlet döviz ihtiyacını ya dış borçla halledecekti ki bu teknik olarak imkansızdı; ya da ihracat – turizm geliri gibi döviz kazandırıcı işlemlerden dolayı özel sektörün ülkeye getirdiği dövizden sağlayacaktı. İkinci yol tercih edildiğinde hem dış ticaret operasyonlarının tümü, hem de bunun finansman bacağı devlet kontrolünde olmak zorundaydı. Bu ihtiyaca binaen ihracat bedelleri belirli ve kısa sürede ve de Türkiye’ye getirilerek tamamı 1974 yılına kadar sadece TCMB’ye; sonrasında ticari bankalara (da) satılmak zorundaydı. Ancak 1974 sonrasında devletin dövize olan ihtiyacı göz önüne alınarak bankaların satın aldıkları dövizlerin belli bir kısmını (uzun süre %25) TCMB’ye satma mecburiyeti getirilmişti: “Zorunlu Döviz Devri” (ZDD).


Sistem, yukarıdaki paragraftan kısmen anlaşılacağı gibi şöyle çalışırdı: DAB (Döviz Alım Bordrosu) düzenlemeye yetkili kurumlar(bankalar ve yetkili müesseseler) satın aldıkları YP’yı (Döviz) TCMB’ye her ay beyan ederler, buradaki miktara istinaden belirlenen oranda ve belli kur üzerinden TCMB’ye devrederek karşılığı olan TL’yi alırlardı; bir nevi “Milli Koruma Kanunu” uygulaması olan satış işlemi yani. Önceleri sabit kur sisteminde resmi kurdan satın alınan döviz, 1983 sonrası döviz piyasasında oluşan ortalama fiyatı kullanmak suretiyle bulunan kurdan devredilmeye devam etti. Burada esasen “hesap – kitap” yapması gereken taraf bankalardı, çünkü satın aldıkları dövizin ZDD nedeniyle oluşan ek bir maliyeti vardı. Bu hesaplama için basit formüller kullanılırdı. 1998 yılı sonunda Devlet ZDD işine gerek duymadı ve uygulamayı devir oranını “0”a çekerek fiilen durdurdu.


Bugün Ne Değişti?


Elbette Dünya yeniden 1. Dünya Savaşı sonrası şartlarına dönmedi ama 2. Dünya Savaşı sonrası psikolojik şartlarında da değil, hele "Demir Perdenin yıkılmasından" sonraki dönemde oluşan Kapitalizmin coşkulu günlerinde hiç değil. Yaşanılan “Pandemi Çağ”ından önce de zaten dünya siyasal sistemi Liberalizmden hem Dünyanın birkaç AB ülkesi hariç siyasetçi tercihlerini değiştirmek suretiyle; hem de 2017 yılından itibaren ABD’den başlayarak ekonomideki korumacı düzene geri dönüş çabalarıyla göstermiştir. Dolayısıyla devletlerin ekonomik davranış değişikliklerine yönelmesi ne ürkünç bir gelişmedir ne de geriye dönüş olarak yorumlanabilir, çünkü paradigma kalıcı şekilde değişmiş olabilir ve bu durumda yeni “doğruların” oluşması gayet kabul edilebilir bir gerçektir.

Yukarıdaki girişten sonra, birçok ülkenin ekonomide dünden farklı olan çok sayıda yeni davranış süreçlerine neden girdiklerini anlayabilir ve her devletin kendine özgü gerçeklerinin olabileceği savını geliştirebiliriz. Bizim etken gerçeklerimizden biri de dövizle olan psikolojik temelli mahsus davranış biçimimizdir. Bu tuhaf sosyal psikoloji etkisinde kalan halkımız, bireysel olarak doğrusunu yaptığını düşünerek aslında toplumun bir parçası olması sıfatıyla kendi ayağına sıkmaktadır ve maalesef bu yönelimin bir ilacı henüz bulunamamıştır. Bu nedenle Devletimizin ekonomi yönetimi, kendine göre yöntemler vasıtasıyla “dışarıdan bakıldığında pek anlaşılamayan” döviz üzerinden yapılan bu iktisadi sapkınlığa karşı çoğunluğu koruma ve kollamaya yönelik adımlar atmaktadır. Bu tedbirlerin bir kısmı denetim ve kısıtlama mevzuatı içinde, bir kısmı parasal ve vergisel boyutludur. Bazıları ise geçmişte kullanılan yöntemlerin tekrarı gibidir. Döviz ve altın satışlarında 23 Mayıs 2020’de %1 olarak belirlenen eski adı “Kambiyo Muameleleri Vergisi” (ki oranı binde bir idi) olana benzer bir uygulama getirilmesinin yanında uygulanabilecek nostaljik başka bir “cari” yasamız daha vardır.


“YENİ” ZORUNLU DÖVİZ DEVİR UYGULAMASI NASIL OLABİLİR?


Yeni ZDD(YZDD) uygulamasının 90 - 47 veya 22 yıl önceki uygulamadan farklı olması gerekmektedir. Çünkü hem Türkiye’nin ekonomik büyüklükleri, öncelikleri ve imkanları değişti hem de beklenen ekonomik ve sosyal faydalar farklılaştı.


Ölçütler:


1.     YZDD Oranı ne olmalıdır? Ekonomi Yöneticilerin karar vereceği bir oran olmakla birlikte % 10 -25 arasında ve döneme göre “dinamik” olması önerilebilir.


2.     YZDD hangi kur(fiyat) üzerinden yapılmalıdır? En kritik konu budur. Tarihi uygulamalarda (1983’e kadar) sabit kur uygulanmıştır ama o dönemlerde piyasa (karaborsa) kuru ile resmi kur arasında yüksek oranda makas vardı; buna karşın bankacılık – kambiyo sistemi gelişmediği dönemler için bu çok sorun değildi. Dalgalı kur sistemine geçtikten sonra ise piyasa kurunun bir miktar altında ama kabul edilebilir rakamlarda ZDD döviz fiyatı belirlendi. Bu dönemde gaye, kamunun rekabete ve piyasaya fazla girmeden döviz ihtiyacını makul fiyatla temin edebilmesiydi. Ancak şartlar değişti ve piyasa veya ona yakın kurlarla Zorunlu Devir uygulamasının beklenen faydayı sağlayabilme ihtimali düşüktür. Bu nedenle YZDD satış kuru için piyasa fiyatı önceden tespit edilmiş değişken bir çarpanla “rafine” edilerek yeniden belirlenebilir. Bu çarpan için en makul ve adil olanı “Reel Efektif Döviz Kuru (REDK)” ölçü alınarak belirlenecek yöntemdir. TCMB her ay düzenli 3 adet REDK hesaplamaktadır. 2003 Baz Yıllı olan bu yöntemler TÜFE, Yi-ÜFE ve Birim İş Gücü Maliyetli (BİM) başlıkları altında, içinde varyasyonları olan çalışmalardır. Bunlar elden geçirilip makul bir ortalama alınabilirse de Yd – ÜFE bazlı çalışma üzerinde durmak daha adil olabilir. Buradaki çarpan elbette 100’ün altında kalmak şartıyla kullanılmadır (kullanılabilir). Bu çarpanın kullanılması sonucunda döviz piyasa kuru bir miktar iskonto edilerek YZDD kuru bulunacaktır. Bu rakam doğaldır ki piyasa kurunun altında olacaktır. Peki, “Piyasa Kuru” nedir: Bankalar arası FX işlemlerinde geçerli olan ve ortalama 5 -10 milyar USD/Gün işlem hacmi derinliğine sahip USDTRY işlem fiyatıdır. Bahse konu çarpan sayesinde TL’nin değeri üzerindeki spekülatif ve manipülatif köpük ve hatta balonlar sönmüş olacağından sade vatandaşın dövize davranışı değişebilecektir.


3.     YZDD yoluyla kamuya geçen döviz nasıl kullanılmalıdır? Her şeyden önce Devletin bu “Gölge Senyoraj” hakkını kullanması, ona güç kazandıracağı için sosyal psikoloji üzerinde olumlu etki yapacaktır. Uygulama başlayıncaya kadar piyasaların bir miktar tepki verebileceğini tahmin edenler olabilir ama mevcut finansal düzenlemeler sayesinde fazla olumsuz etki gücü olamayacaktır; orta vadede etki ise olumluya dönecektir. Eleştiriler, YZDD piyasada döviz azalmasına neden olacağını, bu gelişmeyi başlangıçta iki yönlü yani bazıları için talep artması, diğerleri için arz azalması şeklinde izah etmek biçiminde olacaktır ki her ikisi de yanlıştır. Temelde YZDD işlemi yeni bir talep yaratmayacak tam tersi döviz talebini azaltıcı bir etki oluşturacaktır. Asıl etkisi ise çok geniş rezerv imkanlarına kavuşacak olan kamunun düzenleyici ve müdahaleci gücü etkinleşme imkanına kavuşacaktır. Aşağıda örnekler ve rakamlarla izah edileceği gibi ülkenin döviz rezervleri hızla yükselecek, maliyeye yeni ve en yüksek miktarlı tür bir gelir imkanı olacak, MB’nın piyasalara müdahale gücü artacak ve cari açık düşebilecektir.


UYGULAMALAR ve ÖRNEKLER:


"Pandemi Krizi" ertesinde ülkemizin yıllık toplam döviz geliri 250 milyar USD olacaktır. İlaveten sıcak para, doğrudan yatırımlar ve spekülatif satışlar eklendiğinde bankalar ve finans kurumlarının YZDD kapsamına giren YP alışları 300 milyar ABD dolarına ulaşacağı hesaplanabilir.


2020 Nisan ayı TCMB hesaplamalarına göre TÜFE bazlı REDK ortalama 67.83’tür. Yi-ÜFE 75.88 ve BİM 67.49, basit ortalamaları 70.40’tır. Demek ki TL olması gerekenin %70.40’ı kadar değerdedir. USDTRY 2020 Mayıs ayı piyasa fiyatı modunu 7.00 kabul edersek doların TL’ye karşı olması gereken değeri 4.93 seviyesinde hesaplanır.


Elbette 2018 yılından beri TL değerinde oluşan anormallikler ile ortaya çıkan agresif hareketler TL'nin bu aşırı değersizlik sonucunu vermektedir ama 4.93 değerin üstü, beklenti, belirsizlik ve spekülatif şişkinliklerin karşılığıdır ve ekonomi tarihimizde çok nadir rastlanan bir durumdur. Bulunan 4.93 ekstrem rakamın afakiliğinin geçici olduğu kabulüyle metodu izahtan sonra YZDD kurunu 4.93 değil 6.00 kabul edelim. YZDD oranının ise %25 uygulandığı şartlarda acaba sayısal değerler ve sonuçları nasıl oluşurdu?


1.     İhracatçı, turizmci ve hane halkından 1 USD’yi piyasa fiyatı olan 7.00’dan alan banka, %25’ni TCMB’ye 6.00’den devredince geriye kalan doların maliyeti 7.34 olacaktır. Diğer bir deyişle ithalatçıya veya dolar satın almak isteyenler diğerleri için başa baş fiyatı YZDD'den sonra 7.34’tür. TCMB ise 7.34’den satılan bir malı (USD) 6.00 TL’den alarak %22.22 iskontolu mal etmiş olacaktır.


2.     TCMB teorik olarak bir yıl içinde iskontolu toplam 75 milyar USD alma hakkına sahiptir ve kamunun döviz ihtiyacını giderdiği gibi geriye kalanları piyasada ithalatçıya 7.34’den, bankalara da uygulanacak YZDD mevzuatına göre 7.34 veya 7.00 kurundan satma imkanına sahiptir. Bu yasal arbitrajdan TCMB ve elbette hazine 16.7 milyar USD, diğer bir deyişle 2020 bütçe gelirlerinin %13 – 15’i kadar ek gelir sağlayabilecektir.


3.     İthalatçı dövizi yaklaşık % 4.8 kadar pahalı alacaktır ve bu durum caydırıcı etki yaparak cari açığın lehimize değişmesini sağlar. Diğer yandan ihracatçı için piyasa kurundan işlem yapabildiğinden değişen bir şey olmayacaktır. Asıl önemlisi AB, DTÖ ve ikili anlaşmalara aykırı ek gümrük vergisiyle uğraşmadan ithalata müdahale imkanı oluşmuştur.


4.     Kambiyo rejimine dokunmadan ve hatta mevcut mevzuatla uygulama yapmak mümkündür. Ana sorun 3 farklı döviz kurunun varlığıdır. Ancak bu durumun topluma izahının kolay olduğu gibi, çoklu fiyatın doğurabileceği yasaların arkasından dolanma veya dış ticaret hilelerini engelleyecek finansal ve adli sistem ülkemizde mevcuttur.


5.     YZDD uygulamasıyla kambiyo rejimine başka bir müdahaleye gerek kalmayacaktır. Bu sistemin uygulanmasıyla TCMB döviz piyasalarına müdahale için çok fazla cephaneye sahip olabilecektir.

Devletler ve etkin kurumlar sorunlar oluşmadan önce hamle yaparlar. Her yeni olgu veya farklı bir fikir ekonomik hamleler için birer öncü veridir. Bu verilerden bazıları uygulan(a)maz, bazıları yeri ve zamanı geldiğinde kullanılmak üzere stokta tutulur. “En pahalı enerji olmayan enerji” deyişi gibi “en kötü fikir ol(a)mayan fikirdir” önermesi en az yapıcı bir eleştiri kadar değerlidir.



Şerif Elender

Kıdemli Danışman

Ekonomi - Finans


Her hakkı mahfuzdur. İzinsiz hiç bir şekilde kopyalanamaz ve yazarın ismi zikredilmeden alıntılanamaz.

26 Mayıs 2020

bottom of page